Blogun ismini sen seçmiştin. dünyanın toz hali. el değmemişlikle gelen bi toz değil bu. keşfedilmiş ve dağınık bırakılmış bi rafın tozlanması gibi. sürekli kitapları seyredip, aralarından bi kaçını seçip değiş tokuş ederken tozlandığını fark etmemek gibi bence. belki de senin aklında bambaşka bi toz hali vardı, muhtemel.
belki de gerçekten pembe bi tozdan bahsediyoruz. elime fazladan sim bulaşması gibi sinir bozucu olur bu. sen sevebilirsin. ne kadar sim, o kadar iyi.
ruhumun bazı hallerini toz olarak kabul edersem, annemin sarı bezleriyle tertemiz yapmanın yollarını buldum. kendi tozumu almanın yani. ruh halimi gıcır gıcır parlatabiliyorum. fark ettim ki gıcırlanmak için kendi elimle o bezi alıp silmem gerekiyormuş. belki de dünyadaki en kötü betimleme budur. olsun, sen anladın beni. anlardın zaten. of
aynı zamanda dünyanın toz hali her şeyin başlangıcı. ve belkide sonu. önce toz vardı sonra her şey yoğunlaştı ve bir gün tekrar toz olacak. biz de bu döngüde küçücük bir yerde kendi hikayemizi yazıyoruz. hep varmışçasına. sonlara hazırlıklı olamayabiliyor insan. ama sonlar düşündüğümüz kadar korkutucu değil yaşarken. ölümün yüzyıllardır felsefenin, dini tartışmaların ve belki de bilimin bile en çok tartışılan konusu olması da bu yüzden. bildiğimiz en büyük son kendisi. sonrası muamma. hiç yaşamadan ölümün geleceğini bilmemizin iki nedeni varmış. birincisi çevremizde görüyor olmamız yani dolaylı olarak kendi sonumuzun da bu olacağını varsaymak (ben bazen yine de öleceğime inanmıyorum) bir diğeri de zaten her gün deneyimlediğimiz bir hal, uyku hali. Arthur schopenhauer e göre öldükten sonra ne olacağımızın cevabı çok basittir. doğmadan önce olduğumuz şey. hiçlik çok basittir de insan egosuyla pek örtüşemez çoğu zaman. insan egosuyla çoğu şey örtüşmez, uçları açık kalır. henüz ölümle yüzleşmedim, yani öleceğim gerçeği dank diye suratıma çarpmadı. muhtemelen daha uzun yıllar yaşayacağımı varsaydığım için.
neden konu ölüme geldi bilmiyorum. bunalttıysam affola. dünyanın karanlık toz hali