15 Şubat 2020 Cumartesi

dünyanın toz halleri







Blogun ismini sen seçmiştin. dünyanın toz hali. el değmemişlikle gelen bi toz değil bu. keşfedilmiş ve dağınık bırakılmış bi rafın tozlanması gibi. sürekli kitapları seyredip, aralarından bi kaçını seçip değiş tokuş ederken tozlandığını fark etmemek gibi bence. belki de senin aklında bambaşka bi toz hali vardı, muhtemel.
belki de gerçekten pembe bi tozdan bahsediyoruz. elime fazladan sim bulaşması gibi sinir bozucu olur bu. sen sevebilirsin. ne kadar sim, o kadar iyi.
ruhumun bazı hallerini toz olarak kabul edersem, annemin sarı bezleriyle tertemiz yapmanın yollarını buldum. kendi tozumu almanın yani. ruh halimi gıcır gıcır parlatabiliyorum. fark ettim ki gıcırlanmak için kendi elimle o bezi alıp silmem gerekiyormuş. belki de dünyadaki en kötü betimleme budur. olsun, sen anladın beni. anlardın zaten. of

aynı zamanda dünyanın toz hali her şeyin başlangıcı. ve belkide sonu. önce toz vardı sonra her şey yoğunlaştı ve bir gün tekrar toz olacak. biz de bu döngüde küçücük bir yerde kendi hikayemizi yazıyoruz. hep varmışçasına. sonlara hazırlıklı olamayabiliyor insan. ama sonlar düşündüğümüz kadar korkutucu değil yaşarken. ölümün yüzyıllardır felsefenin, dini tartışmaların ve belki de bilimin bile en çok tartışılan konusu olması da bu yüzden. bildiğimiz en büyük son kendisi. sonrası muamma. hiç yaşamadan ölümün geleceğini bilmemizin iki nedeni varmış. birincisi çevremizde görüyor olmamız yani dolaylı olarak kendi sonumuzun da bu olacağını varsaymak  (ben bazen yine de öleceğime inanmıyorum) bir diğeri de zaten her gün deneyimlediğimiz bir hal, uyku hali. Arthur schopenhauer e göre öldükten sonra ne olacağımızın cevabı çok basittir. doğmadan önce olduğumuz şey. hiçlik çok basittir de insan egosuyla pek örtüşemez çoğu zaman. insan egosuyla çoğu şey örtüşmez, uçları açık kalır.  henüz ölümle yüzleşmedim, yani öleceğim gerçeği dank diye suratıma çarpmadı. muhtemelen daha uzun yıllar yaşayacağımı varsaydığım için.
neden konu ölüme geldi bilmiyorum. bunalttıysam affola. dünyanın karanlık toz hali

2 Şubat 2020 Pazar

bunu unutma





Dönüşüm hikayelerimizi yeniden yazdığımız zaman gelir
onları bahane ettiğimiz zaman değil

işte ben geldim yine ve yeniden ben
yeniye taş çıkartacak kadar görmüş geçirmiş ve istanbullu hissettiğim günlerdeyim
istiklalin hemen ilk ara sokaklarından birinde zencefil isimli tatlı yerde oturmuş almirayı bekliyorum
entelektüel hissiyatımı hiç bozuntuya vermiyorum.
yazabileceklerimi hiç düşünmeden parmaklarımı klavyede gezdiriyorum.
sen nasılsın hedo desem hemen cevap gelecekmiş gibi sorasım var
sen nasılsın hedo
geride bıraktıklarımız nasıl

karışık salata söyledim
nar ekşisi ve limon sosuyla
hayatımdaki tek karışıklık salata olsun istedim
bi kaç arkadaşımla görüştüm


alıp da başımı gitmelere varım artık
sevda kuşanıp yollara düşmeye
yaşama sevdasına, var olmanın hakkını vermeye,
hem izleyicisi hem oyuncusu olmaya yaşamın

hayatımdan bir ege geçti
hayatıma binbir çeşit renk soktu
renklerle oynadım, kendi rengimi ekledim, yeni renkler bulmak için
ama kirlendi gibi oldu sanki hepsi
grileşti en parlak renkler
canından çok sevsen de onun gözleriyle bakamazsın onun aklıyla yaşayamazsın
yaşamaya çalıştım
çoğunluğu hüzün içeren derin bi sevgi paylaştık
ben ona tarif edebileceğim her bir duyguyu hissettim
tarif edebileceğim her özelliğini sevdim
ne ara uzaklaştık göremedim
onun gözleriyle bakmaya çalışıyordum çünkü
onun cümleleriyle doğruya varır gibiydim hep
sen kendi renklerinin merceğisin
odak noktana düşenleri kırma sakın
bunu unutma
kazı hepsini karanlığına
kendi dalga boyunu ayarla
bozulabilir her şey bunu unutma
kendinden vazgeçerek başkasına ulaşamazsın bunu unutma
senin olsun alın terin
bunu unut
ma