31 Aralık 2018 Pazartesi

alOra'ya açık kalp mektubu

ne zamandır sana bir şey vermedim buraya bile girmiyordum blogu okuyacak biri kalmadı diye, belki okuyan vardır ama bir zaman boyu sen oku diye yazdım ve sen yaz diye okudum if it makes sense. çiçek bile koparıp veremedim sana artık, görmediğim için seni/defter falan tutmak hak getire. bir sayfasına çiçekli kostalar çizdiğin defter bitti, gösteremedim bile sana. kendimi gösterememem gibi. bu mektup bile el yazımla değil, ulaştıramam yerine diye.

**my biggest fear, it i let you go, you'll come and get me in my sleep**
kronik mutsuzluğuma rağmen ağlamadım bile uzun zamandır çünkü puşt şair mutsuzluğu değil bu, normal iş güç sıkıntısı, rutin mutsuzluğu, her zaman olan bazı durumlarda bastıran mutsuzluk, senle biz birbirimize -güle ağlaya- şairdik belki. şimdi başka ellere şairsindir. 
bu bahsettiğim mutsuzluk aşktan değil mesela/aşksızlıktan da değil. hissetmiyorum uzun zamandır bunları. malzeme olarak kullandığımı farkettim insanların bana sevgisini, aşkını perhaps? sanmıyorum bana aşk veren olduğunu daha önce, ben vermediğim için de haksızlıkmış gibi bahsetmeyeceğim bundan. aşkın acısına özlem duydum bazen, bunu yaşamak için de kendimi saçma şeylerin içinde işkenceye sürüklemek istemedim. yıpratıyor çünkü bilirsin. hem karşıya da yazık etmiş olunur. hem kendini kandırma sen hemen bırakırsın kendini hedo, arkası gelmeyeceğini bildiğin şeylere bile sonsuz nutuklar atıp inandırırsın kendini, hedo. 
neyse hedo değil seslenilen kişi kaç bakiim tekrar içime.

sen her şeyle bütünsen bunu okutup üzmek istemem boş yere, bütünsen buraya da girmezsin zaten. 2019 diye başladım değiştirmeye bir şeyleri *kendi içimde* özlediklerimi saklamamaya, koşup almaya başladım kafamda. sürekli girdaplaşan sıkıntımı terketmeyi, sıkıntılarıma limon sıkıp bir daha hiçbir bitkiyi soldurmamayı deneyeceğim artık bu başlangıçta. çünkü odamın güneş almadığını şikayet edip dururdum ve bitkilerimin ölmesini buna bağlardım ama geçen öğrendim ki durduk yere solan dev yapraklımı direkt güneşe koyduğum için can vermiş işte tam olarak koyan bu bana bir şeye düşünmeden inandığımda tam tersi ihtimal her şeyi tepe taklak ediyor. kendimin diktatörüyüm. fikirlerimi esir ediyorum ki bana sadık kalsınlar. yanılınca kendime kızdığım için işine geliyo bu içimdeki diktatörün. saçma. özgün bana faşist diyor haklıdır belki eleştiri kabul etmediğim için.

eh ne desem ki sana fayda etmez bu boşa geçen zaman, geçti artık. ellerimle geçirdim. "sensiz ne kadar eksik kaldığımı bil istiyorum sadece" yazmıştım hani şu sildiğim yazıya. heh bildin mi? bilemezsin. 
çok ateş basınca ya da sinirlenince, utanınca ve diğer bütün istenmeyen-aşırı-duygularda, yanaklarım kızarır ama böyle üç kat allık sürmek gibi, bilirsin? dikkat ettiysen. işte o kızarıklık olduğunda suratımda aynaya koşarım bakarım, beni bu hale düşüren şeye değmiş mi diye, hem çok severim o kızarıklığı, hem de anlamayacaklardan saklamaya çalışırım acımazsızdır çünkü onlar. böyle aşırı-istenmeyen-duygular yaşadığım zamanlarda kaç kere ağlattılar beni biliyor musun? hediye ağlıyor musun diye diye. ağlamıyordum oysaki, bunu dediklerinde ağladım bak ağlamıyordum oysaki kendi halimdeyken. işte şimdi bu acımazsızlığı kendime yapıyorum içimdeki diktatör yönetmeliğinde. çünkü ağlamadım bile bayadır puşt-duygusal-şair-mutsuzluğunda.

teşekkür ederim beni gördüğünde sarıldığın için bir şey demeden çünkü ben bunu asla yapamayacaktım. içim gide gide seni gördüğümde.
duygularımı sözle ne kadar anlatamadığım bilirsin bir o kadar da hareketle anlatamıyorum. sadece yazı, burda bile kolaya kaçıyorum. 
köşeye sıkıştığımda çabalayıp en sonunda bomboş bıraktığım sözlerim. sana onları verdiğim için özür dilerim. en klişe laflar en sevdiğim özür dilerim-teşekkür ederim-özür dilerim-teşeşşkürrü edreim-özüdr dileröm-teşelkür edrşibm-özrmf dilerim. 
çok söyleyince anlamını kaybetmiyor. bilerek böyle yazdım sevi seniyorum gibi************
karıncalanan ayağımı zorla yere basma manifestosu gibi, zorla gelip alıcam seni.

suratında üç küçük kalp var.
korktuğum her şeye dönüşüyorum eğer dur demeyeceksen. 
iyi bir insan olmadığımı farkediyorum çok yavaşça. 
baksana bi. sen hala anlar mısın beni?


1 Aralık 2018 Cumartesi

up to date my luyfe my luvfe

bir sürü sayko ve delik rüya var yazmadığım bazılarını ses kaydı bile almadım. uyku mahmuruyken yapmayı en çok sevdiğim şey budur. rüyalarım garipliğini, delikliğini koruyor ama sonradan hatırlamak istemiyorum sanırım artık. yorucu gelyior.

kafama tek taktığım konunun yurtdışı stajı olması ve her gün her gün ülke araştırmam, biraz kırıcı ve kendime söylemesem de pek bi filtresi yok. sadece burdan uzak farklı bir yerde olmak. zor bi hayat yaşamıyorum ya da "türkiyeden kurtulmak istiyorum abi ölüyoruz burda" diyenlerden değilim tam olarak, yani öyleyim biraz ama tam değil. sadece keşif keşif keşif azizem. keşfetmek istiyorum tunusu, ummanı, burkino fasoyu, iranı, meksikayı.
amerikalıya da gitmek istiyorum facetime yetmiyor yeşerttiğimiz sanal arkadaşlığı sürdürmek için, evet sanal ama realite olmasını istiyoruz------bilmiyorum zor, georgetown üni'ye başvurcam bakalım ocakta, dc'deki tıp okullarının 3'ünden biri, observership için de toefl ve usmle istemeyeni sanırım yani en azından istediğini bilmiyorum, istemiyor olma ihtimali var. koşulları da ocakta açıklayacaklar, mail attım ama dönmediler.

annem ben küçükken sobaya mandalina kabuğu koyduklarını ve kuruyup çok güzel koktuğunu anlatmıştı ben de soydum mandalinayı çok şekilli de soydum ha böyle kase gibi duruyodu iki parça, koydum kaloriferin üstüne saatler geçiyo geliyom gidiyom bakıyom kurumuş mu kokuyo mu... yok hareket yok. ertesi sabah uyandım baktım küflenmiş mandalina, küf kokuyo hala da kuru değil.

yes maim

last.fmden sevdiğim insanları stalkladım. 2011de pik yapmış hepsinin scrobu. şimdilerde az, 2011de havalıymış lassefem

madonna'nın basquiat için yazdığı yazıyı okudum. kalbim ısındı uzun zaman sonra. basquiatla aşıksın düşünsene birbirine ama ikiniz de birbirinizi kıskanıyosunuz profeşınlarınızdan ötürü. offf çok kıç tekmeleyen bi ilişki. basquiatı alınca da yanında warholla haring veriyolar bi taşla kaç kuş offffff


neutral milk hotel........... :? ismi okuyunca son dönem indisi sandım napim vurma tamam klişe oldu artık ama debut albümlerini 1996da çıkarmışlar şaşırttı. dinlemeden bu kadar önyargı yapmam yanlıştı tabi ki bi saattir falan dinliyorum çok tatlı müzikmiş.