15 Mart 2018 Perşembe

göbek bağı

ey gönlüme benden habersiz dikilen sevgi çiçeği, ey aynı kordonun uzantısı olduğumuz göbek deliği, ey pırlanta gülüşlü minik kızım, senden özür dilerim senden milyonlarca kez özür dilerim.

yanında olmam gereken zamanlarda olmadığım için, koruma içgüdümle her hareketini kontrol ettiğim ve seni incittiğim için özür dilerim.

elimde olsa mahallemizde her gün açan çiçek sayısı kadar senden özür dilerdim.
istediğin kadar ve istediğin sürece senden özür dileyeyim yeter ki benim özürümle içine düştüğün bu bunalımdan çıkabilesin. her şeyi yoluna koyabilesin.

ben senden milyonlarca özür dilerim, yeter ki yüzüne yerleşecek gülümsemenin sonsuza kadar sabitleneceğini bileyim.
seni düştüğün karanlık çukurdan kurtarayım. seni sarayım saklayayım.
elini attığın ve atacağın her işi başaracağına seni cesaretlendireyim.....
ama sen bana izin vermiyorsun. bizden gidiyorsun. gittikçe uzaklaşıp kafanda yarattığın dünyaya çoban oluyorsun. düşüncelerini güdüp büyütüyorsun. o düşüncelerin hepsi zehir, hepsi seni öldürür.

on gün önce 18 yaşına girdin. her şeyin başladığı ve her şeyin bittiği yaş. sen diyorsun ki ben bunu yaşamak istemiyorum. ben bunu yapamayacağım.
sen kalbimi söküp tekrar yerine koymayan laflar ediyorsun.
seni göstermediğim kadar seviyorum üzdüğüm kadar düşünüyorum.
sen benim minik yavrumsun gözümden sakındığım kirpiğimsin. keşke bunları bilsen, bilmek de yetmiyor hatta keşke bunlara inansan.
inandıracak hareketler etmiyorum belki. sen kedisin ben köpeğim. didişip dururuz başka işimiz yok gibi. ben bi laf ederim sen alınırsın. sen bana küsersin gelir seni öperim bi kaç saat sonra, beni affetmiş gibi yaparsın, o anı geçiştirirsin bilirim sen aslında bana kırgınlıklar silsilesi biriktirirsin.

dışardan kimseyi hayatına öyle kolay kolay almazsın. sevmezsin çoğu insanı, kendin için mükemmel insanı ararsın. dost, sevgili, hatta abla... işte bu koyan bana. seni bu kadar düşünen kalbine sığdıracak yer bulamayan ablalarına bile kendini açmazsın.
bizimle konuşmazsın. bunun için annem bizi suçlar hep. ona yakın davranmadınız diye. sorun tam olarak ne zaman nerde başladı bilmiyorum ama ben bu suçlamayı duyup bu durumu farkettiğim günden beri hem pişmanlık hem geç kalmışlık hissiyle doluyum. belki seninle gerçekten uyuşmuyoruz anlaşamıyoruz ama bu his bu suçlama kafamı alıp duvarlara vuruyor. diyorum biz mi hata yaptık bu kadar severken seni, sevgimizi mi belli etmedik yanına mı gelmedik, seninle ilgilenmedik mi, cevabın aleyhimizde olmasından ödüm kopuyor ve belki de tekrar seni sorumlu tutuyorum bu konuda. yapmamalıyım. cevabı bilinmese de bu sorunun, seni her şeyden çok seviyorum.



1 Mart 2018 Perşembe

yatarak (gerçek anlam) araştırılma yapılmaz

this is a live stream blog my friends şu anki araştırma konularımı ve birkaç highlightı ve yorumu ve daha fazla ve yok yazacağım.

  • ilk ayağımız punjabies: The Punjabis (Punjabiپنجابی, ਪੰਜਾਬੀ), or Punjabi people, are an ethnic group associated with the Punjab region, who speak Punjabi, a language from the Indo-Aryan language family.[14] The name Punjab literally means the land of five waters in Persian: panj ("five") āb ("waters").


...ve araştırma burda biter çünkü bildiğin düz etnik grupmuş (tek can alıcı kısmı pakistanda 110 milyon nüfusu olması?) ben bir punk akımı falan sanmıştım. nextttt plssss


  • bu aralar hayalet uzuvlara taktım. beyindeki hayaletler - v.s. ramachandran kitabını okumaya başlamamla nörolog olma ve bu konuda tez yazma (adam çoğu şeyi açıklamış ve çözmüş gerçi ama illaki soru işaretleri var) fikri oluşmaya başladı kafamda. doktor olunca her türlü insana, insanlığa yardım edeceksin zaten ama benim olmam gereken yer saha değil gibi hissetmeye başladım. merak duygumu 19 yıldır hiç baskılamadım ve hep peşinden gittim bu tür kitaplar okumaya yeni yeni aşina olsam da içimden bi ses GO FOR IT (içimdeki sesin ingilizce konuşmasına hiç girmeyelim) diyor. kitabın önsözünde dr. ramachandran'ın beni çok etkileyen bir şey yazmış "günümüzde (genel olarak çoğu konuda keşfedilecek şeyler çoktan keşfedildiği için) tıp öğrencileri eskiden bilim yapmak kolaydı, şu an bilime katkı sağlayacak deney ve buluşların pahalı ve ileri teknoloji araç gereçlerle yapılacağını düşünüyor, saçmalık! şimdi bile şaşırtıcı deneyler tam burnunuzun dibinden sürekli size bakıyor. zorluk bunu farketmekte." o kadar haklı ki bu lafını kitabın ilerleyen bölümlerinde kanıtlıyor, hayalet kolu olan bir hastanın gözlerini kapatıp yanağına bir pamuk değdiriyor ve bu duyuyu neresinde hissettiğini soruyor, hasta hem yanağında hem de hayalet elinin baş parmağında hissettiğini söylüyor ve yüzünün her noktasına değdirdikten sonra hastanın el ve yüz duyularının yerini gösterdiği bir haritasını çiziyor. yani bu deneyi ve sonucu sadece bir pamuk parçası yardımıyla yapıyor. gel de etkilenme saygı duyma. bi gün buna benzer bir iş yaparsam dr. ramachandran'ı mail atıp minnet yemeğine çağıracağım.




hayatımdaki eğlenceli ve kötü olmayan şeyler

çöp kutumda çorap ve yenmiş çikolata ambalajları var. oysa iki aydır çikolata yemiyordum ama çöpüme bakan biri sanki sürekli çikolata yiyorum sanar. çorap en sevdiğim eski çorabım yıllardır giyiyorum babam almıştı ucu yırtılıp topuğu incelene kadar giydim. geçen gün utandım okulda o yüzden ona veda etmek zorunda kaldım. boş su şişeleri var buruşturulmuş baya var hatta onlardan ama babam gelip topluyor arada çünkü geridönüşüm ayırmak hayatta en sevdiği şeylerden biri nereye gittiğini kapıcımızın ayrı atıp atmadığını bilmese de. kapıcı azericede kaleci demek. sümük de kemik demek sümüklü böcek kemikli böcektir belki de? ya da patocu bizi kandırmıştır. muhtemelen ikincisi. annemin en sevdiği şarkılardan biri de muhtemel aşktır bu arada bahsi geçmişken söyleyeyim. annemin en sevdiği kızı ise ben değilim. 

kafamda ne var ne yok bilmiyorum zaten bilmek de istemiyorum şu aralar. unutmak mı hatırlamak mı zor yoksa kendine hatırlatmaya çalışmak mı en aptalcası//patocu unutmanın zor olduğunu söyledi ve meydan okudu bize “hadi yiyosa bağcık bağlamayı unutun evinizin adresini unutun tam şuan hadi”
 unutamadık tabi ki.

unutmamak ve belleğimi sürekli dinç tutmak için kendime hatırlatıyorum hep hiç hatırlatmamam gereken şeyleri. çirkin şeyleri. hedo never forgets dedim günün birinde şimdi ondan geri dönmemek için yediğim tüm kazıkları ve çektiğim karın ağrılarını hatırlatıyorum kendime sadece böyle bi manyak olduğumu hatırlamam bile yıllar sonra baktığımda kırıcı bir şey olacak. çocuk kalbimin nelere şahit olduğunu hatırlamak için yazıyorum bu bloga demiştim belki hatırlarsın çoook eskiden.

mikrobiyoloji çalışmam lazım bunu biliyorum ama neden yapmıyorum dersin en sevdiğim ders mikrop olmasına rağmen. çünkü leş gibi tembelim. sen de öylesin hepimiz de
parazitleri sevmem ama bakteriler canımdır. virüsleri merak ederim mantarların o kadar bi meselesi yokmuş ama aydın hoca 1980lerde yaşasam crush top1 olurdu. off çok seviyorum japon gözlü canım hocamı. slaytların arasındaki konuları ayırmak için (örneğin küften mayaya geçerken) kendisinin tıp fakültesindeki fotoğraflarını koymuş diğer mikropçularla olan fotoğrafları da var onları da tanıdığımız için magazin yapıyoruz sınıfta. canım aydın hocam

unutmak istiyorum bazı şeyleri.
bazı şeyler hiç bitmesin istiyorum
bazı şeyler asla yaşanmasın

kalbimiz güzel atsın aynı ritminde
61 dakikada
12ye 7 tansiyonum
ben dümdüz bir insanım fizyolojik
taşikardi kaldırmaz bünyem
beni taşı uzaklara bırakma ortada
kendime yeterim ama sen olursan da birbirimize yeteriz

yeter işte güxeliz